Açık Radyo'da Tiyatro: Kapıların Dışında

-
Aa
+
a
a
a

KAPILARIN DIŞINDA

Yazan: Wolfgang Borchert

Çeviren: Behçet Necatigil

Uyarlayan: Yiğit Sertdemir

Yöneten: Gülhan Kadim

Müzikler: Robert Wyatt, Jan Garbarek, ICP Orchestra

Efekt Tasarım ve ses kayıt: Deniz Koloğlu

 

Oynayanlar:

Ölüm: Onur Kahraman

Tanrı: Erkan Kortan

Elbe: Aslı Can Kortan – Gülhan Kadim – Seda Özen Yürük

Beckmann ve Öteki: Yiğit Sertdemir

Kız: Seda Özen Yürük

Tek ayaklı adam: Erkan Kortan

Binbaşı: Volkan Cengen

Bayan Kramer: Aslı Can Kortan

 

ÖNOYUN

 

Efekt: Rüzgâr ve arkada devam eden nehir sesi

ÖLÜM: Hıkk! Tıpkı sinekler gibi. Aha, işte biri daha. İskelede. Üniformalı da galiba. Suya da oldukça yakın duruyor. Bunda bir iş var. Böyleleri vururlar tekmeyi, ortadan çekilirler. Efekt: Suya atlama sesi Vay! Gitti. Suya atladı. Hıkk! Birisi öldü. Sonra? Sonrası hiç! Efekt: ağlama sesi... Garip şey! İhtiyar bir adam durmuş, ağlıyor. İyi akşamlar!

İHTİYAR ADAM ; Ah, yavrularım! Onların hepsi benim yavrularım!

ÖLÜM: Bak hele, peki, sen kimsin?

İHTİYAR ADAM: Artık kimsenin inanmadığı Tanrı’yım ben.

ÖLÜM: Peki, neden ağlıyorsun? Hıkk!                  

TANRI : Değiştiremiyorum da ondan. Kendilerini vuruyorlar, ası­yorlar, boğuyorlar, bense değiştiremiyorum.

ÖLÜM: Fena, fena, ihtiyar. Çok fena.

ÖLÜM: Hıkk! Pardon!

TANRI : Böyle durmadan pis pis neden geğiriyorsunuz?    

ÖLÜM: Meslek hastalığı. Ben cenaze servisi müdürüyüm.   .       

TANRI : Ölüm? Eh, işlerin tıkırında. Sen yeni Tanrı’sın. Ama yağlanmışsın sen. Eskiden karakuru, İnce, sıska, iskelet gibi bir şeydin.                              

ÖLÜM : Öyle, ben bu yüzyılda biraz yağ bağladım. İşler iyi gitti. Harp harbi çekti.

TANRI : Ya, bu geğirme? Bu iğrenç geğirme?

ÖLÜM : Çok yedim de ondan. Ne varsa silip süpürdüm.

TANRI : Yavrular, yavrular! Ben, ben artık değiştiremiyorum!

ÖLÜM : Eh, hadi iyi geceler, babalık! Git de yat! Dikkat et, sakın sen de suya düşme ha!

 

RÜYA

Efekt: suyun içinde...

BECKMANN: Nerdeyim? Tanrım, burası neresi?

ELBE: Benim koynumdasın.

BECKMANN: Senin koynunda mı? Sen, sen kimsin?

ELBE: İskeleden suya atladığına göre ben kim olabilirim, yavrucak?

BECKMANN: Elbe nehri misin?

ELBE: Ta kendisi. Bakıyorum, çocuk gözlerini fal taşı gibi açtın, neden? Yoksa beni solgun yeşil tenli, romantik bir genç kız biçiminde mi düşü­nüyordun? Yok evladım, hata ettin. Namuslu bir nehir pis ko­kar. Peki, sen ne istiyorsun?

BECKMANN: Uyumak. uyumak istiyorum. Ölü olmak.

ELBE: Kirişi kırmak istiyorsun, öyle mi acemi çaylak? Artık daya­namıyorsun ha?

Dayanamadığın nedir senin, dedecik?

BECKMANN: Her şey, yukarda olup biten her şey. Artık açlığa dayanamıyorum. Artık seke seke önüne gelip de yatağımda bir başka erkeğin yattığını görünce topallaya topallaya evimden çı­kıp gitmeye dayanamıyorum.

ELBE: Sen sanır mısın ki karın artık seninle oynaşmak istemiyor, topallıyorsun, karnın zil çalıyor diye burada benim eteğimin altı­na girivereceksin? Cump diye suya atlayıvermekle olup biter mi bu iş? Yağma yok, delikanlı! Hele önce yaşa! Bak, sana bir şey söyleyeceğim, intiharının içi­ne edeyim senin!

Efekt: adamın sudan fırlatılma sesi

 

1. SAHNE

BECKMANN: Kim var orda? Gece yarısı. Suda. Heyy! Kim var or­da?    .

ÖTEKİ: Ben.

BECKMANN: Sen kimsin?

ÖTEKİ: Öteki.

BECKMANN: Öteki mi? Hangi öteki?

ÖTEKİ: Dünkü. Daha önceki. Her zamanki. Evet diyen. Cevap veren. Bu akşamki de ben. Yarınki de ben.

BECKMANN: Yarın. Yarın yok ki! Yarın sensiz. Defol! Senin suratın yok. 

ÖTEKİ: Benden kurtulamazsın. Benim binlerce suratım var. Ben herkesin tanıdığı sesim. Ben her zaman var olan Ötekiyim. Öteki, cevap veren. Sen ağlarken gülen. Sen yorgunken dürten. Gizli kalan, bir vicdan gibi tedirgin edenim ben. Kötüde iyiyi, en koyu karanlıklarda lambayı gören iyimserim ben. İnanan, gü­len, sevenim ben!

BECKMANN: Ben seni istemi­yorum. Hayır diyorum. Hayır! Hayır! Çek arabanı! Hayır diyo­rum, işitmiyor musun?

ÖTEKİ: İşitiyorum. İşittiğim için de gitmiyorum ya! Hayır diyen, peki, ya sen kimsin?

BECKMANN: Dünden beri benim adım sade­ce Beckmann. Masaya masa dendiği gibi.

ÖTEKİ: Sana masa diyen kim?

BECKMANN: Karım, evvelce karım olan kadın. Çünkü ben üç yıl uzaklarda kaldım. Rusya'da. Yurduma dün döndüm. Karım bana Beckmann dedi. Bir masaya masa deriz ya, tıpkı onun gibi, Beckmann dedi. İşte bunun için benim kendi adım yok artık!

ÖTEKİ: Peki, ne diye burada kumların üstünde yatıyorsun? Böyle gece yarısı, burada suyun içinde?    

BECKMANN: Ayağa kalkamıyorum da ondan. Yurduma yanım sı­ra kütük gibi bir bacak getirdim. Hani hatıra olarak. Böyle anılar iyidir, biliyor musun, yoksa harp çok çabuk unutulur. Ben unut­mak istemedim.

ÖTEKİ: Bunun için mi gece vakti burada suya serilmiş, yatıyorsun?

BECKMANN: Düştüm.

ÖTEKİ: Vaay, düştün mü, suya mı?

BECKMANN: Kendimi sulara isteyerek bıraktım. Daha fazla dayanamadım. Bu topallamalar, bu sekişler. Sonra şu kadın meselesi, eskiden karım olan kadın. O bana, masaya masa der gi­bi sadece Beckmann, dedi. Dayanamayacağım, diye dü­şündüm. Kendimi suya atmak istedim. Bu çok kolay diyordum: Dubadan aşağı. Cump. Tamam. Bitti!                                                    

ÖTEKİ: Cump mu? Tamam mı? Bitti  mi? Sen rüya görmüşsün, rüya.

BECKMANN: Rüya mı? Evet. Açlıktan rüya gördüm. Rüyamda Elbenin beni tükürüp dışarı

attığını gördüm. Efekt:Yaklaşan adım sesleri O ne?

ÖTEKİ: Birisi geliyor. Bir kız galiba. İşte! İşte geldi.

KIZ: Burda biri mi var? Şimdi birisi konuşuyordu. Heyy, burada biri mi var?

BECKMANN: Evet, burda birisi yatıyor. Burada. Burada, suyun kıyısında.

KIZ: Orda ne yapıyorsunuz canım? Niçin ayağa kalkmıyorsunuz?

BECKMANN: Yatıyorum, görüyorsunuz ya! Yarı karada, yarı su­da.        

KIZ: Ama neden? Kalkın canım! Suda siyah bir yığın görünce önce bir ölü sandım.

BECKMANN: Öyle! Tıpkı bir ceset gibi ıslak ve soğuk!

KIZ: Yaralı mısınız?

BECKMANN: O da var. Diz kapağımı aldılar. Rusya 'da. Ayağa nasıl kalkarım?

KIZ: Ben size yardım ederim. Evde kuru çamaşırlar var. Benimle gelir misiniz?

BECKMANN: Beni götürüyor musunuz?

KIZ: Evet, eğer isterseniz. Ama sırf ıslak olduğunuz için. Efekt: Adamı sudan çıkarma sesi Gel; yaşlı, dilsiz, ıslak balık! Gel! Efekt: ve hızla uzaklaşan adım sesleri

BECKMANN: Durun! Hızlı yürüyorsunuz, yetişemiyorum. Baca­ğım geri kalıyor. Yavaş! Efekt: topallayan adım sesleri

 

Müzik...

 

2. SAHNE

KIZ: Tamam, şimdi oltama düşen balığı lamba ışığında bir göreyim hele!

Efekt:lamba için kibrit yakma sesi Vaay...  Aman Allah aşkına, bu yüzünüzdeki de nedir kuzum?

BECKMANN: Bu mu? Gaz maskesi gözlüğü.

KIZ: Gaz maskesi gözlüğü mü?             

BECKMANN: Gözlük kullanan askerler için. Gaz maskesi takınca da görebilsinler diye.

KIZ: Peki ama niçin hâlâ bu gözlükle dolaşıyorsunuz? Doğru dü­rüst bir gözlüğünüz yok mu?

BECKMANN: Yok. Vardı, tabii. Ama bir kurşun geldi, kırdı. Evet, güzel değil. Ama gözlüksüz kalırsam mahvolduğum gündür. Cidden, elim kolum bağlanır.

KIZ: Yaa? Efekt:Gözlüğü gözünden alma efekti O halde bu iğrenç şeyi derhal bana veriniz. Sizin bu şekilde tamamen aciz olduğunuzu bilmek bana ferahlık veriyor.

BECKMANN: Şimdi her şeyi çok bulanık görüyorum. Gözlüğü geri verin. Artık bir şey göremez oldum.

KIZ: Bir gece de her şeyi biraz bulanık görüverin, ne çıkar! Pantolon uydu mu bari? Eh, fena değil. Alın şu ceketi de! Efekt: ceketi uzatma ve adamın onu giyme sesi

BECKMANN:  Bu bir sporcu ceketi. Bunu hangi peh­livandan çaldınız?

KIZ: Pehlivan benim kocam... Kocamdı…

BECKMANN: Kocanız nerde?

KIZ: Açlıktan öldü, dondu, kaldı... Stalingrad'dan beri kayıp. Üç sene oldu.

BECKMANN: Kocanız pehlivan, bu elbiselerin sahibi orda kaldı. Efekt: adamın ceketi çıkarmaya çalışması sesi Ben, ben geldim, onun elbiselerini giyiyorum. Bunu çıkarmalıyım. Evet. Tekrar kendi ıslak ceketimi giymeliyim. Eziyor beni, Boğuluyorum. Boğazımı sıkıyor. İyi göremiyorum da ondan. Her şey bir duman içinde. İşte! Besbelli arkanda bir adam var senin. Uzun boylu bir adam. Pehlivan gibi. Yaklaştıkça yaklaşıyor, pehlivan, bir ayağı var, iki de koltuk değneği. Efekt: yaklaşan ve gittikçe artan koltuk değnekleri sesi İşitiyor musun: tak tuk, tak tuk. Koltuk değneklerinin sesidir bu. Ensen­de soluğunu hissetmiyor musun? Bana gözlüğümü ver. Onu daha fazla görmek istemiyorum. İşte, şimdi tam arkanda!

KIZ: Aaaa!

Müzik....

BECKMAN: Pehlivan!

TEK AYAKLI ADAM : Ne arıyorsun burda? Yaklaş ışığa da yüzünü göreyim. (Boğuk) Beckmann!

BECKMANN: Evet. Benim. Beckmann. Beni artık tanıyamazsın sanırdım.

TEK AYAKLI ADAM ;Beck­mann... Beckmann... Beckman...

BECKMANN: Kes artık! Adımı söyleme. Ben artık bu ismi istemiyorum.

TEK AYAKLI ADAM : Beckmann. Beckmann...

BECKMANN : Beckmann değilim ben! Artık Beckmann olmak istemiyorum! Müzik...

ÖTEKİ: Dur! Beckmann!

BECKMANN: Ne istiyorsun? Bırak da gideyim.

ÖTEKİ: Gel, Beckmann!

BECKMANN: Bu ismi söyle­me. Ben artık Beckmann olmak istemiyorum. Beckmann adında bir çavuş : "Onbaşı Bauer, bu­lunduğunuz noktada sonuna kadar mutlaka dayanacaksınız!" de­diği içindir ki, bu adam böyle tek ayaklı. O hiç durmadan Beckmann derken, ha bire Beckmann derken, bu ismi mezar der gibi söylerken; cinayet der gibi, köpek der gibi, bu adam benim adımı kıyamet der gibi, bo­ğuk, tehditli, üzgün söylerken, sen bana "Yaşamaya devam et!" diyorsun ha? Dün gece kapıların dışındaydım. Bugün yine dışında. Ben daima kapıların dışındayım. Ve kapılar kapalı. Ben nere­ye gidebilirim!

ÖTEKİ: Gel, Beckmann. Biz, yine bu yoldan yürüyelim. Ben seni bir adama götüreceğim. Ona devredersin.

BECKMANN: Neyi?

ÖTEKİ: Sorumluluğu.

BECKMANN: Bir adama mı gideceğiz? Pekâlâ, gidelim. Ona devrederim. Evet! Ona devrederim. Ölüleri ona devrederim. Gel! Hadi gel!

Müzik...

 

3. SAHNE

Efekt: çatal bıçak sesi

BECKMANN: Afiyet olsun, Binbaşım!

BİNBAŞI: Akşam yemeğimde beni rahatsız ediyorsunuz. İşiniz bu kadar acele mi?

BECKMANN: Hayır. Ben yalnız, bu gece kendimi sulara mı ata­yım, yoksa hayatta mı kalayım, işte bunu öğrenmeye geldim.

BİNBAŞI: Edindiğim kuvvetli kanaate göre siz onlar­dan birisiniz, azıcık bir harp karşısında aklı karışanlardan biri. Siz neden subay olmadınız?

BECKMANN: Sesim çok yavaştı, Binbaşım, sesim çok yavaş.

BİNBAŞI: Gördünüz mü, çok yavaşsınız.

BECKMANN: Evet, Binbaşım. Öyle! Biraz yavaş. Biraz yumuşak. Ve yorgun, Binbaşım, yorgun, yorgun, yorgun! Yani ben uyuyamıyorum, Binbaşım, hiçbir gece, Binbaşım! Buraya bunun için gel­dim, size bu yüzden geldim, Binbaşım; çünkü biliyorum, bana siz yardım edebilirsiniz. Ne çare, ben tekrar uyumak istiyorum! Derin, deliksiz uyu­mak. İşte size bunun için geldim; onu size geri vermeye geldim. Binbaşım!

BİNBAŞI: Kimi?

BECKMANN: Sorumluluğu. Hiç mi hatırlamıyorsunuz, Binbaşım? Efekt: müzik ve savaş sesleri... 14 Şuba­tı? Gorodok'da. 42 dereceydi soğuk. Hani siz bizim sipere gelmiştiniz de Binbaşım : "Beçkmann Çavuş!" demiştiniz. "Buyur komutanım!" diye seslenmiştim. Sonra siz demiştiniz ki: "Beckmann Çavuş, size yirmi er veriyorum, yirmisinden de siz sorumlusunuz. Gorodok doğusundaki ormanı keşfe çıkacak, mümkünse birkaç düşman askeri ele geçireceksiniz, anlaşıldı mı?" Ben; “Evet, Binbaşım!" demiştim. Sonra yola koyulmuş, yapacağımız keşfi, yapmıştık. Sorumluluk bende idi. Sonra bütün gece keşifle uğraşmıştık, sonra ateş açılmıştı. Efekt: Sesler ve müzik kesilir Tekrar sipere döndüğümüzde on bir kişi eksilmişti. Bendim sorumlu, İşte hepsi bu kadar, Binbaşım. Ama şimdi harp bitti, şimdi uyumak istiyorum, şimdi sorumluluğu size geri veriyorum, Binbaşım; daha fazla bende kalmasını istemiyorum, onu size geri veriyorum, Binbaşım.

BİNBAŞI:İlahi delikanlı, delikanlı! Şa­şırdım doğrusu, şaşırdım. Mükemmel, yahu, mükemmel! Amma da ustasınız yani! Bu derya gibi mizah, pes doğ­rusu! Biliyor musun, ne düşünüyo­rum? Aşağıya, şoförüme gidin, sıcak bir banyo yapın, yıkanı­n, tıraş olun. İnsana benzeyin. Sonra söyleyin şoföre, be­nim eski elbiselerimden birini size versin. Atın bu paçavraları üstünüzden, giyin benim eski elbisele­rimden birini. İşte ancak o zaman yine insana benzersiniz, azizim delikanlı! Hele tekrar bir insan olun bakalım!

BECKMANN: Bir insan mı olayım? Hele tekrar bir insan mı olayım? Ben mi insan olayım? Peki, sizler ne­siniz? İnsan mısınız? İnsan ha? İnsan, insan, ne insanı? Demek sizler insansınız, ha?

Müzik...

BECKMANN:  

Efekt: ağır adım sesleri

Çıtıpıtı yaman askerin karısı

Eve döndüm yorgun

Yatağımda başkası

Güçtür insanoğlunun

Öz canına kıyması...

Bu yol, dosdoğru Elbe'ye gider.

ÖTEKİ: Dur, Beckmann! Senin yolun bu yol. Bu yol eve gider. Sen evine gitmelisin, Beckmann. Baban odada bekliyor. Annen kapı­da. Adımlarını sesinden tanıdı.

BECKMANN: Tanrı’m! Evet! Evet, ben evime gitmek istiyorum. Anneme gitmek istiyorum! annemin evine.

Müzik....

 

4. SAHNE

BECKMANN: Evimiz yerinde duruyor! İşte kapısı. Harp bu kapının önünden geçip gitmiş, Kapımızda bu kirli karton parçası da ne? Üstünde yabancı bir isim. Burada Kramer adında biri otur­muyor ki!

Efekt: kapı açılma sesi

BAYAN KRAMER:Ne istiyorsunuz?

BECKMANN: Şey, ben...

BAYAN KRAMER: Buyrun!

BECKMANN: Annemle babam nerdeler?

BAYAN KRAMER: Anneniz, babanız kim? Hem siz kimsiniz?

BECKMANN: Burası bi­zim evimiz.

BAYAN KRAMER:Yoo, ne münasebet. Burada biz oturuyoruz.

BECKMANN: Peki, annemle babam nerdeler?

BAYAN KRAMER: Siz şu Beckmann'ların oğlu musunuz yoksa?

BECKMANN: Evet, tabii, adım…Beckmann. Fakat annem, babam! Onlar nerdeler?

BAYAN KRAMER: Benim bildiğime göre Beşinci ada'da onlar.

BECKMANN: Beşinci ada mı? Ne demek, beşinci ada?

BAYAN KRAMER: Me­zarlık mahallesi. Yaa, Oraya taşındılar, göçtüler!

BECKMANN: Öldüler mi? Ama sağdı­lar. Peki ama, ben dön­meden niçin öldüler?

BAYAN KRAMER: Hiç de böyle komik evlat görmedim, siz tipsiniz, tip! Daha fazlasına dayanamadılar. Artık yaşamak da istemiyorlardı. Bir sabah onları, kaskatı, morarmış, mutfakta buldular. Bi­zimki, olur aptallık değil, dedi, bu havagazıyla biz tam bir ay ye­mek pişirebilirdik.

BECKMANN: Ka­pıyı derhal kaparsanız iyi olur sanırım, derhal! Hem de kilitleyin. Kapınızı derhal kapayın, size söylüyorum! Kapayın! Efekt:Kapının hızla kapanması ve kapının kapanma sesinin Beckmann’ın kafasında yankılanarak devam etmesi...

BECKMANN:Dayanamıyorum! Dayanamıyo­rum! Dayanamıyorum!

ÖTEKİ: Boşver, Beckmann!                   

BECKMANN: Sokak karanlık, bütün kapılar kapalı...

ÖTEKİ: Uyuma, Beckmann! Yoluna devam etmelisin.

BECKMANN: Ne dedin? Sesin birdenbire öyle yavaşladı ki. Sözlerini artık zar zor anlıyorum.

ÖTEKİ: Beckmann! Beckmann, uyuyorsun! 

BECKMANN: Evet, uyuyorum. Şu anda rüya görüyorum. Varlığımı duymuyorum artık. Efekt: yankılanma kesilir. İşte ihtiyar bir adam geliyor, Tanrı'ya benzeyen birisi. Biraz da fazla ağlamaklı. Merhaba, İh­tiyar! Sen Tanrı mısın?

TANRI : Artık kimsenin inanmadığı Tanrı’yım ben.

BECKMANN: Ah, ah, sen ihtiyarsın, Tanrı, sen gerisin geri. Bize bugün bir yenisi gerek. Kor­kularımıza, sefaletimize uygun bir yenisi. Yepyeni bir Tanrı. Biz seni az mı aradık, Tanrım, Sen ne­relerdeydin, Tanrım? Bizden yüz mü çevirdin yoksa?

TANRI : Ben onlardan değil, yavrularım benden yüz çevirdiler.

BECKMANN: Git haydi, ihtiyar. Ölümümü bana zehir ediyorsun. Sen sadece, mızmız bir ilahiyatçısın. Sen bir ölüsün, Tanrı.

TANRI : Ne yapsam boş, değiştiremiyorum!

BECKMANN: Yaa, işte budur mesele, Tanrı. Değiştiremiyorsun. Sen gerisin geri. İlahiyatçılar seni ihtiyarlattılar. Eh, hadi, hayırlı geceler!

TANRI : Benim zavallı, zavallı...

Efekt: rüzgâr sesi ...

BECKMANN: Biz hepimiz sokaklarda­yız, Tanrı da sokakta. Kimsenin kalkıp da Tanrı’ya bir kapı açtığı yok. Yalnız ölüm kaldı, kapısını açıp bizi nihayet içeri alacak bir ölüm kaldı.

ÖTEKİ: Ölümün bizlere açacağı kapıyı bırak şimdi. Hayatın binler­ce kapısı var. Yürümeye devam et.

BECKMANN: Artık yürüyemem. Efekt: süpürme sesi... İşitmiyor musun, ciğerlerim na­sıl hırıldıyor.

ÖTEKİ: Ciğerlerin hırıldamıyor. Bir çöpçünün süpürgesi! Bak, işte bir çöpçü, bizden yana geliyor. Efekt: süpürme sesi kesilir. Süpürgesi kaldırımın üstünde nefes darlığı çeken bir akciğer gibi hırıltı çıkarıyor.

BECKMANN:Efekt:Rüzgâr sesi...Çöpçünün pantolonunda kırmızı şeritleri var. Bu bir çöpçü generali. Hey çöpçü!

ÇÖPÇÜ: Ben çöpçü değilim.

BECKMANN: Ya nesin?

ÇÖPÇÜ: Ben Ölü ve Çürük Gömme Kurumu'nda memur Ölüm.

BECKMANN: Ölümsün ha? Peki, çöpçülük mü yapıyorsun?

ÇÖPÇÜ: Dün generaldim. Bugün çöpçü. Ölüm için her meslek bir. Ölü her yerde vardır. 

BECKMANN: Hemen gidiyor musun? Burada kalsan olmaz mı? Be­ni de al. Ölüm, ölüm, beni unutuyorsun, Ölüm!

ÇÖPÇÜ:Efekt: ölümün süpürürken uzaklaşma sesi Ben kimseyi unutmam. Benim kapım daima açıktır.

ÖTEKİ: Beckmann, ayağa kalk, hazır vaktimiz varken. Açık yüzlerce kapısıyla hayat bekliyor.

BECKMANN:Efekt: Rüzgâr efekti... Dikkat et, bak, işte birisi geliyor. Hatırladın mı? Be­ni eski elbisesiyle yeni bir insan yapmak isteyen Binbaşı. Binba­şım! Binbaşım!

BİNBAŞI: Ben sizi tanımıyorum.

BECKMANN: Fakat, Binbaşım! İşlediğiniz son cinayeti nasıl olur da unutursunuz?

BİNBAŞI: Nasıl? Anlamadım, ben mi katilim?

BECKMANN: Elbette, Binbaşım, kahkahalarınızla siz, benim ölü­müme sebep oldunuz.

BİNBAŞI: Öyle mi? Peki, öyle olsun. Eh, iyi ge­celer! Efekt:Rüzgâr efekti...

BECKMANN: İyi uykular, Binbaşım! Ağıtınıza çok teşekkür ede­rim. Duydun ya, evet diyen, insan dostu! Bir insan, başka bir insanı uğurlarken neler dedi?

ÖTEKİ: Hiç de öyle değil, Beckmann. Sen işi büyütüyorsun. Sen rü­ya görüyorsun. Kalplerine bak, Beckmann. Kalpsiz değil onlar! Onlar iyidirler!

BECKMANN:Efekt: Rüzgâr efekti Bak, işte, Bayan Kramer cesedimin önünden kayıt­sız geçip gidiyor.

BECKMANN: Bayan Kramer!

BAYAN KRAMER: Ne var?

BECKMANN: Sizde kalp var mı, Bayan Kramer?

BAYAN KRAMER: Hey gidi biçare! Daha neler!

BECKMANN: Yaa, çünkü bana annemin, babamın öldüklerini öyle içten, öyle nazik anlattınız ki! Başvurduğum sonuncu kapı sizin kapıydı. Siz ise beni dışarıda bıraktınız. BAYAN KRAMER: Hani bazıları vardır, işleri ters gider. İşte siz de onlardansınız.Efekt: Rüzgâr efekti...

BECKMANN: İşittin ya, öteki adam? Kalpsiz değil dediğin kadın, ölmüş bir de­likanlıya nasıl ağıt söyledi?

ÖTEKİ: Beckmann...

BECKMANN: Birdenbire sesin öyle yavaşladı ki! Ansızın niçin uzaklaştın?

Konuşsana, sen ev­velden boyuna konuşurdun.

ÖTEKİ: İşte kız geliyor, seni Elbe'den çekip çıkaran, sarıp sarmala­yan kız. O her yerde seni aradı.

KIZ:Efekt: Rüzgâr efekti Balık! Balık! Nerelerdeydin?

BECKMANN: Ben mi? Ben ölüyüm.

KIZ: Ölü müsün? Ben her yerde seni arıyorum!

BECKMANN: Beni sahiden aradın mı?

KIZ: Daima. Seni! Ben hep seni düşündüm. Benimle yaşamak istemez misin?

BECKMANN: Evet, evet. Geliyorum. Ben seninle yaşamak istiyorum. Müzik ve rüzgâr... Peki ama bu ne? Her taraf birdenbire kararıverdi. Neredesin?

Efekt: yaklaşan koltuk değneği sesi...

KIZ: Duyuyor musun? Ölüm kurdu tahtayı kemiriyor. Ben gitmeliyim, balık, gitmeliyim… Efekt: Rüzgâr efekti...

BECKMANN:Nereye gidiyorsun? Kal, gitme! Her şey birdenbire karanlığa gömüldü. Bu tı­kırtıyı yapan da kim? Birisi tak tuk ediyor! Tak tuk, tak tuk! Ben bu sesi evvelce de işittim, işte: tak tuk, tak: tuk! Ses gittikçe artıyor, gittikçe yaklaşıyor! Tak tuk, tak tuk. İşte! Pehlivan

TEK AYAKLI ADAM: Beckmann?

BECKMANN: Buyurun!

TEK AYAKLI ADAM: Sen hala sağ mısın, Beckmann? Sen bir ci­nayet işlememiş miydin?

BECKMANN: Ben cinayet işlemedim.

TEK AYAKLI ADAM:  İşledin, Beckmann. Bir cinayet böyle tez unutu­lur mu? Unutmamalısın, Beckmann, cinayetlerin unutulması doğru değil, beni unutmayacaksın, Beckman, değil mi?

BECKMANN: Seni unutmayacağım.

TEK AYAKLI ADAM: Bu durumda in­san rahatça ölü kalabilir, hiç değilse bizi düşünen biri var. Efekt:Rüzgâr efekti...

BECKMANN:Tak tuk, tak tuk! Neredeyim? Rüya mı gör­düm? Ben ölmemiş miydim? Müzik ve rüzgâr... Ben hâlâ ölmedim mi? Tak tuk, tak tuk, bütün hayat boyunca! Tak tuk, tak tuk, bütün ölüm boyun­ca! Her gece yatağımın başında bir nöbetçi olacak, ben onun adımlarının sesinden kurtulamaya­cağım: Tak tuk, tak tuk! Hayır! Beck­mann, diyor. Boyuna, Beckmann, diyor. Nefes alıyor; Beckmann; horulduyor, Beckmann; inliyor, Beckmann; bağırıyor, küfrediyor, dua ediyor: Beckmann. Tek ayaklı, kendi katilinin hayatın­da tak tuk, tak tuk yürüyor. Katil de benim. Ben mi? Ben ki kat­ledilenim, onların katlettikleriyim, ben mi katilim? Sen de tutmuş, bana yaşa diyorsun! Niye? Kimin için? Ne için? Ölmek benim hakkım değil mi? Canıma kıymak hakkım değil mi? Yetişmez mi kendi­mi bu kadar katlettirdiğim, bu kadar katil olduğum? Nereye git­sem? Ne ile yaşasam? Kiminle? Ne için? Sen nerdesin, ey Öteki? Başka zaman hep yanımda olurdun! Neredesin, ey cevap veren, neredesin, ey bana ölümü çok gören? Hani nerde Tanrı olduğunu söyleyen ih­tiyar?

Niçin sesi çıkmıyor acaba? Cevap versenize! Niçin susuyorsunuz? Niçin? Yok mu bir cevap veren? Kimse cevap vermiyor mu? Kimse, hiç kimse cevap vermiyor mu?........... Müzik ve rüzgâr kesilir.

 

 

SON